Gelecekteki evimiz olmaya aday, gökyüzünün kızıl ve ıssız gezegeni Mars ve Mars’ta yaşam mı merak ediyor musunuz?
Bu kısma geçmeden önce sizlerle Mars Gezegeni üzerine biraz konuşalım.
Güneş sistemindeki 4. Gezegen olan Mars aynı zamanda Merkür gezegeninden sonra en küçük 2. Gezegendir. Roma savaş tanrısının ismini taşıyan ve aynı zamanda kızıl gezegen olarak bilinen bu gezegen en çok keşif yapılmış gezegenlerden biridir.
Mars’ı bu kadar ilgi çekici kılan ve orada bir yaşam kurma isteği uyandıran yanlarından biri, bir mars gününün yaklaşık bir dünya gününe eşit olmasıdır. 1 Mars günü 24 saat 39 dakika ve 35 saniyedir. Buna karşılık olarak bir mars yılı 687 Dünya gününe eşittir ve bu rakam 1 dünya yılının neredeyse 2 katıdır. Aynı zamanda Dünya’da mevsimlerin oluşumunu sağlayan ve yaklaşık 23,5 derece olan eksen eğikliği, Mars’ta da mevcuttur. Yaklaşık 25 derece olan bu eksen eğikliği sayesinde Mars yüzeyinde soğuk ve sıcak sezonlar yani mevsimler oluşur.
Bazen renginden dolayı sıcak sanılsada aslında Mars çok soğuk bir gezegendir ve Mars’taki ortalama sıcaklık -60 C derecedir. Bunun sebeplerinden biri tabiki Mars’ın Güneş’e olan uzaklığıdır. Fakat en önemli sebebi Mars’ın Dünya’nınkinden 100 kat daha ince bir atmosfer yapısına sahip olmasıdır. Bu atmosfer yaklaşık %95 oranında karbon dioksit içerir. Dünya’da yaklaşık %21 olan oksijen oranıysa Mars atmosferinde yalnızca binde 16 oranında bulunmaktadır.
Tüm bu olumsuz yaşam koşullarına rağmen bir çok uzay temalı filmde gördüğümüz çok gezegenli yaşam belki Mars sayesinde çok yakında gerçek olacak. Peki ne yapmalıyız? Uzay gemimize atlayıp hemen Mars’a mı gitmeliyiz?
Tabiki hayır. İnsan yaşamını çok zorlayacak bu koşullarda oraya astronotlar veya kozmonotlar göndermek, onların orada deneyler yapmasını ve bize bir yaşam kurmasını beklemek neredeyse imkansızdır. Peki bu gerekli deneyleri kim yapacak? Kim oksijen veya suyun varlığını arayacak? Kim sıcaklığın optimal seviyelerde olduğu alanları araştıracak?
Tabiki robotlar!
1970’li yıllardan itibaren bize ilk resimleri gönderen uydular ve yüzeye başarıyla indirilen yüzey araçları bizler adına keşif yapan birinci nesil kaşif robotlardı. Bu keşif robotlarıyla ilk aşamalarda alınan görüntüler ilerleyen dönemlerde yapılacak keşiflere ilham oldu ve ardından birçok farklı keşif aracı gönderildi. Şimdi sizlerle son dönemin hareketli keşif araçlarını birlikte tanıyalım!
İlk aracımız Pathfinder göreviyle kızıl gezegene gönderilen ve 1997 yılının temmuz ayında inişini gerçekleştiren Sojourner!
Sojourner NASA tarafından Mars yüzeyine gönderilen ve başarılı bir iniş yapabilen ilk tekerlekli araçtır. Çok küçük ve yavaş bir araç olmasına rağmen üzerinde taşıdığı iki bilimsel kit ile iletişimin kesildiği 27 Eylül 1997 tarihine kadar bizler adına birçok araştırmalar yapmış ve aldığı sonuçları bilim dünyasıyla paylaşmıştır.
Şimdi ise Mars Keşif Yüzey Araçları isimli görevle gönderilen, Spirit ve Opportunity isimli 2 kardeşe bir göz atalım:
Görevin alfa yani birinci segmenti olan Spirit yüzey aracı 4 Ocak 2004 tarihinde başarılı bir inişin ardından hemen çalışmaya koyuldu. 6 yıl boyunca birçok keşif yapan Spirit, çalıştığı yıllar boyunca yaklaşık 8 kilometre yol katetti. Bu gezi sırasında tekerleklerinin kuma saplanması sonucu olduğu yerde sıkışıp kalan Spirit ile 22 Mart 2010 yılında kurulan bağlantıdan sonra bir daha haber alınamadı.
Görevin ikinci segmenti olan Opportunity, kardeşinden 21 gün sonra 25 Ocak 2004 tarihinde Mars yüzeyine inişini gerçekleştirmiştir. Görev süresini öyle bir aşmıştır ki Mars yüzeyinde yol alınan en uzun mesafe rekoruna sahiptir. 2018 yılında Mars’ta oluşan küresel kum fırtınası güneş panellerini örtene dek tam 45 kilometrelik yol kateden opportunity, pillerini yeniden şarj edemediği için Dünya ile yeniden iletişim kuramamıştır.
Geçmişten bu güne gönderilmiş en gelişmiş yüzey aracı olan Curiosity, 6 Ağustos 2012 yılında Gale kraterine iniş yapmıştır. Üstünde birçok farklı deney aracı bulunan ve yaklaşık bir araba büyüklüğünde olan Curiosity, minik bir mobil laboratuvar gibidir. Şu ana kadar geçen 2809 Dünya gününde yaklaşık 22 kilometrelik yol kat eden Curiosity, hala aktif olarak çalışmakta ve bizler için Mars yüzeyinde araştırmalar yapmaktadır.
Son olarak içinde bulunduğumuz yılın Temmuz ayında fırlatılması planlanan Mars 2020 yada yeni adıyla Perseverance, görünüş olarak ne kadar Curiosity’e benzese de içeriğinde birçok yenilikler barındırarak Mars’a hazırlanmaktadır. Bu yeniliklerden en büyüğü ise aracın gideceği yolu kendisinin belirlemesi için yüzey haritalaması yapma yeteneğine sahip olan bir Mars helikopteridir. Mars helikopterinin önemini söyle anlatalım,
Geçmişteki tüm mars araçları, Dünya’dan gönderilen komutlar ile hareket ettiriliyordu. Bu durum hem vakit kaybına neden oluyor, hemde keşfi yavaşlatıyordu. Şimdi bu helikopter sayesinde yüzey aracı kendi yönünü kendisi bulabilecek ve kısa süre içerisinde birçok alanı görüntüleyebilecektir.
İşte tüm bu araçlar, gelecekte Mars’ı evimiz yapmak için çalışmalarını sürdürüyorlar. Onlardan çok şey öğrendik ve öğrenmeye devam ediyoruz. İnsanlık olarak bu öğrendiklerimizle kendimizi yeni evimize hazırlıyor ve çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Belkide gelecekte, o uzay filmlerinde olduğu gibi çok gezegenli bir yaşam bizleri bekliyor olacak!
Bu ve buna benzer konuların devamına ulaşmak için youtube kanalımıza abone olmayı ve instagram twitter ve facebook gibi sosyal medya hesaplarımızdan bizleri takip etmeyi unutmayınız.
Bu yazıyı beğendiyseniz, aşağıda göreceğiniz sosyal medya ikonları üzerinden paylaşarak daha fazla kişinin uzay hakkında bilgi sahibi olmasını sağlayabilirsiniz.
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE’NİN UZAYDAKİ UYDULARI VE TÜRKSAT 5A
Ülkemizde geçmiş yıllardan bu yana her zaman gökyüzü ve uzay merak edilen bir konu olmuş, birçok il ve ilçede gözlemevleri kurulmuş ve gökyüzü gözlemleri yapılmıştır.
1960’lı yılların sonlarına doğru Amerika’nın Ay’a astronot göndermesiyle çok popüler bir konu olan uzay macerası, ülkemizde de hız kazanmış ancak ilk etkileşimli faaliyet bundan tam 34 yıl sonra, 1994 yılında gerçekleştirilebilmiştir.
1994 yılında başlayan bu serüven ile birlikte uzayda kaç Türk uydusu yer alıyor dersiniz?
Fırlatılan Türk uydularının detayları nelerdir?
Space X firmasının Falcon 9 roketi ile fırlatılacak olan Türksat 5A uzay yolculuğuna ne zaman başlayacak?
Öncelikle bu muhteşem serüvenin nasıl başladığına daha yakından bakalım;
24 Ocak 1994 günü Fransız Guyanasından fırlatılan ve ilk Türk uydusu ünvanını almaya hazırlanan Türksat 1A uydusu, Ariane 4 roketinde yaşanan bir arıza sebebiyle fırlatımından sadece 12 dakika sonra okyanusa düşerek parçalanır. Bunun üzerine büyük bir üzüntü yaşayan mühendisler, sadece 199 gün içerisinde Türksat 1B uydusunu hazırlarlar ve 11 Ağustos 1994 günü, Türksat 1B uydusu uzaya çıkar. Türkiye’nin uzaydaki ilk haberleşme uydusu olan Türksat 1B tam 12 yıl boyunca görevine devam edecektir.
Artık ülkemiz de uzayda bir yapıya sahiptir ve tabiki bu daha bir başlangıçtır. 10 Temmuz 1996 yılında Türksat 1C, 10 Ocak 2001 yılında ise Türksat 2A yörüngedeki yerlerini alırlar. Türkiye’nin televizyon yayınını ve veri transferini yapan bu üç uydu, 15 yıl sonra yerini hala aktif olan diğer Türk uydularına bırakacaktır.
13 Haziran 2008 tarihinde uzaya gönderilen ve hala aktif bir şekilde görevine devam eden Türksat 3A, Türkiye başta olmak üzere tüm Avrupa, Kuzey Afrika ile tüm Türk Cumhuriyetlerinin yanı sıra Çin sınırına kadar uzanan bir kapsama alanına sahiptir.
Türksat 2A’nın yerini alması için 14 Şubat 2014 yılında uzaya gönderilen Türksat 4A, yeni yapılan antlaşmalar doğrultusunda Kazakistan’ın Baykonur Uzay Üssü’nden Rus yapımı Proton roketiyle uzaya gönderilmiştir.
16 Ekim 2015 tarihinde ise Türksat 4B, diğer haberleşme uyduları gibi Dünya’dan 36 bin kilometre uzağa gönderilir ve uzaya gönderilen toplam uydu sayısı 6’ya ulaşır.
31.0° Doğu yörüngesinde faaliyet göstermesi planlan Türksat 5A uydusu ise artık günümüzde çok tanınan bir özel uzay ajansı olan Space X firmasının Falcon 9 isimli roketiyle, 8 Ocak Cuma günü Türkiye saatiyle saat 04.26'da uzaya gönderilmesi planlanıyor. Tabiki bu tarih hava koşulları veya mekanik arızalar sebebiyle ileri bir tarihe de ertelenebilir.
Tamamen elektrikli itki sistemine sahip olan Türksat 5A'nın, 31 derece doğu yörüngesindeki konumuna ulaşmak için yapacağı yolculuğun yaklaşık dört ay sürmesi ve bu yılın ikinci çeyreğinde hizmete başlaması hedefleniyor.
Uydu Teknolojileri Haftası boyunca, Türksat 5A uydusunun fırlatılması ile ilgili detayları takip edebileceğiniz canlı yayını izlemek için tıklayınız.
Ülkemiz, haberleşme uydularının yanısıra gözlem uyduları da geliştirmiş ve uzaya göndermiştir. Gözlem uydularıyla ilgili videomuzu ise çok yakında Uzay Kampı Türkiye youtube kanalından izleyebilirsiniz.
Youtube kanalımızda sizlerle uzay ve uzay bilimleri hakkında birçok farklı bilgileri paylaştık ve paylaşmaya devam ediyoruz. Daha önce hazırladığımız muhteşem içeriklere sahip eğitim videolarımızı kanalımızdan izleyebilirsiniz.
Bu ve buna benzer konulardan hemen haberdar olmak için youtube kanalımıza abone olmayı ve bildirim zilini açmayı unutmayın; instagram, twitter ve facebook gibi sosyal medya hesaplarımızdan da bizleri takip edebilirsiniz.
[description] => Gelin Türkiye’nin uzaydaki varlığından bahsedelim ve geçmişten günümüze fırlatılmış veya gelecekte fırlatılması planlanan Türk uydularının detaylarını inceleyelim. [keywords] => türksat 5a uydusu, türksat 5a ne işe yarayacak, türksat 5a ne zaman fırlatılacak, türksat 5a ne zaman, türksat 5a uydusu ne zaman firlatilacak, türksat 5a nereden fırlatılacak, türksat 5a atıldı mı, türksat 5a nedir, türksat 5a hakkında bilgi, turksat 5a launch date, türksat 5a elon musk, türksat 5a fırlatma, türksat 5a gönderildi mi, türksat 5a haberleşme uydusu, türksat 5a özellikleri, türksat uyduları ne işe yarar, türksat uyduları nelerdir, türksat uyduları ve görevleri, türksat uyduları hakkında bilgi, [extra] => [{"key":"","value":""}] [created_date] => 2021-01-07 17:00:50 [updated_date] => 2021-01-08 15:26:31 [lang] => tr [active] => 1 [search] => 1 [facebook_piksel] => ) [1] => stdClass Object ( [id] => 783 [parent] => 23 [order] => 2 [lang_id] => 6fa5ffb122ad29dc1d8ab7c20ee70be9 [title] => Jüpiter ve Satürn'ün Büyük Kavuşumu! [subtitle] => 21.12.2020 [header_img] => 0 [list_img] => upload/media/instagram-kapak-egitim-videolari.png [summary] => Gökyüzünde görünen gezegenlerin neredeyse aynı göksel boylama denk geldiği olayı büyük kavuşum olayını ve detaylarını ele alıyoruz. [content] =>
21 Aralık 2020 Gecesi ve Büyük Kavuşum
Kavuşum nedir?
"Büyük Kavuşum" ne zaman gerçekleşecek?
Galileo Galilei'nin keşfi neydi?
İki gezegen en son ne zaman bu kadar yakındı?
Böyle bir kavuşum bir daha ne zaman yaşanacak?
Bildiğiniz gibi Dünya’da dahil olmak üzere sekiz gezegen, Güneş’in etrafında belirli bir yörüngede dolanırlar. Bu dolanma sırasında bazen öyle bir an yaşanır ki, Dünya’dan bakıldığında birden fazla gezegen neredeyse aynı doğrultuda görünür. İşte bu duruma kavuşum adı verilir.
21 Aralık 2020 günü Güneş battıktan hemen sonra güney batı yönünde gökyüzünde normalde çok kolay ayırt edebildiğimiz Jüpiter ve Satürn gezegenleri, Dünya’dan bakıldığında birbirlerine en yakın konuma gelecekler ve iki gezegen, dolunayın çapının 5’te biri oranında tek bir gezegenmiş gibi görünecek. Bu olayın benzeri aslında her 20 yılda bir yaşanıyor. Fakat bu defa bu iki gezegenin arasında yalnızca 1 derecenin onda biri kadar bir mesafe olacak ve gökyüzünde neredeyse tekmiş gibi görünecekler.
Bu olayı özel kılan ve geçmişteki kavuşmalardan ayıran en büyük özellik ise gezegenlerin 397 yıl önce birbirine bu kadar yakın görünmeleridir. 1623 yılı; Fizik, Astronomi ve Matematik alanlarında çok ünlü bir bilim insanı olan Galileo Galilei’nin yaşadığı dönemlere denk gelmektedir. Bildiğiniz gibi Galileo, kendi yaptığı bir teleskop ile jüpiter’i gözlemlemiş, Galileo uyduları olarak adlandırdığımız Jüpiter’in dört uydusunu keşfetmiş ve gökyüzünün değil de Dünya’nın döndüğünü keşfetmiştir.
Bu iki gezegen 4 Mart 1226 tarihinde birbirlerine daha da yakın bir kavuşum yaşamışlar.
Böyle bir kavuşumun 15 Mart 2080 yılında yeniden oluşacağı biliniyor. Bir sonraki büyük kavuşum ise 2400’lü yıllarda yaşanacak.
Youtube kanalımızda sizlerle uzay ve uzay bilimleri hakkında birçok farklı bilgileri paylaştık ve paylaşmaya devam ediyoruz. Daha önce hazırladığımız muhteşem içeriklere sahip eğitim videolarımızı kanalımızdan izleyebilirsiniz.
Bu ve buna benzer konulardan hemen haberdar olmak için youtube kanalımıza abone olmayı ve instagram, twitter ve facebook hesaplarımızdan da bizleri takip etmeyi unutmayın!
[description] => Gökyüzünde görünen gezegenlerin neredeyse aynı göksel boylama denk geldiği olayı büyük kavuşum olayını ve detaylarını ele alıyoruz. 21 Aralık 2020 tarihinde Jüpiter ve Satürn gezegenlerine ne oldu? [keywords] => büyük kavuşum, büyük kavuşum ne zaman, 21 aralık hakkında bilgi, 21 aralık'ın özellikleri, 21 aralık'ın önemi, 21 aralık gezegenler, 21 aralık ile ilgili bilgiler, 21 aralık jüpiter satürn kavuşumu, 21 aralık jupiter satürn, 21 aralık 2020 jüpiter-satürn kavuşumu, 21 aralık gecesi, 21 aralık gezegenler, 21 aralık gezegen dizilimi, 21 aralık jupiter saturn, 21 aralık jüpiter ve satürn, 21 aralık satürn, 21 aralık'ta ne olacak nasa, 21 aralık uzay, [extra] => [{"key":"","value":""}] [created_date] => 2020-12-21 14:37:01 [updated_date] => 2020-12-22 14:45:09 [lang] => tr [active] => 1 [search] => 1 [facebook_piksel] => ) [2] => stdClass Object ( [id] => 782 [parent] => 23 [order] => 3 [lang_id] => bfc199e3c86d7010287b1777ad547eff [title] => Kış Gün Dönümü: “En Karanlık Gün” [subtitle] => 21.12.2020 [header_img] => 0 [list_img] => upload/media/kis-gun-donumu.jpg [summary] => Yılın en kısa günü ve “astronomik kışın” ilk günü olma özelliği taşıyan kış gün dönümünün zamanı geldi! [content] =>
Kış Gün Dönümü: “En Karanlık Gün”
Kış gün Gün dönümleri bir sonraki mevsimin başlangıcına işaret eden, bir gezegenin yıl içindeki en uzun ve en kısa günleridir. Yılın en uzun günü, yazın başlangıcına işaret eder ve buna yaz gün dönümü denir. En kısa gün ise kışın başlangıcına işaret eder ve bu nedenle kış gün dönümü olarak adlandırılır. İçinde bulunduğumuz Kuzey Yarım Küre’de yaz gün dönümü, Kuzey Kutbu’nun doğrudan Güneş’e doğru eğildiği haziran ayında gerçekleşir. Kış gün dönümü ise Kuzey Yarım Küre’de Kuzey Kutbu’nun Güneş’ten en uzağa eğildiği yani Kuzey Yarım Küre’nin Güneş’ten olabildiğince uzak olduğu aralık ayında gerçekleşir. Bu nedenle kış gün dönümü, güneş ışığının en az alındığı yılın en kısa günüdür.
Neden gün dönümü yaşarız?
Eksen eğikliğinin gezegenimizdeki yaşam üzerindeki etkisini biliyor musunuz?
Kış gün dönümü Türkiye’de ne zaman gerçekleşecek?
Gün dönümü ile ilgili kısa bilgi
Diğer gezegenlerde gün dönümü olur mu?
Kış gün dönümünde gölgenizi nasıl görürsünüz?
Gün ışığı yaşamı nasıl etkiler?
Jüpiter ve Satürn, kış gün dönümünde nasıl gözlemlenebilecek?
Yılın en kısa günü olarak bilinen kış gün dönümü, daha az güneş ışığı Dünya'ya ulaştığı için, yılın en az gündüz vakti olan günüdür. İyi haber şu ki; kış gün dönümünden sonraki her gün, haziran ayında gerçekleşen ve gün ışığının en çok olduğu yaz gün dönümüne kadar biraz daha uzun sürmeye başlayacak.
Neden Gün Dönümü Yaşarız?
Her yıl, gün dönümlerini deneyimlememizin nedeni; gezegenimizin dönme ekseninin 23.4 derecelik bir açıyla eğik olmasıdır. Bu, Dünya'nın Güneş etrafındaki yörüngesinde dik olmadığı anlamına gelir ve mevsimlerin oluşmasına neden olur.
Teşekkürler eksen eğikliği
Eksen Eğikliğinin Etkileri
Dünya'nın eksenindeki bu eğimin, gezegenimizdeki yaşam potansiyeli üzerinde etkisini düşünelim. Bu eğimde Dünya'nın yörüngesi yaz ve kış arasında dramatik sıcaklık değişikliklerine neden olacak kadar etkilidir. Bununla birlikte, bu etki ne aşırıdır ne de gezegeni uzun süre yaşanmaz hale getirecek kadar uzundur. Eksen eğikliğinin sonucu olan bu ılımlı değişkenlik, yaşamın çağlar boyunca yavaş yavaş gelişmesine ve canlıların hayatta kalmasına izin vermiştir.
Kuzey Yarım Küre için kış gün dönümü, her yıl 21 veya 22 Aralık'ta; Dünya genelinde tam olarak aynı zamanda gerçekleşir. Bu yıl kış gün dönümü 21 Aralık günü Türkiye saatiyle 13.02’de gerçekleşecek.
İngilizcede gün dönümü anlamına gelen "solstice" kelimesi, Latince "sol" yani "Güneş" kelimesi ile, sabit durmak anlamına gelen “stare” kelimesinin birleşiminden oluşur. Güneş’in doğudan doğup batıdan batması sırasında (Dünya’nın batıdan doğuya doğru dönmesi nedeniyle), mevsime bağlı olarak yıl boyunca gökyüzündeki konumu değişir. Gün dönümü sırasında Güneş, gökyüzündeki en yüksek ve en alçak noktasına ulaşır. Bunlar Güneş’in yolculuğundaki dönüm noktaları olan sırasıyla yaz ortası ve kış ortasına karşılık gelir. Güneş, yaz gün dönümünde zirveye ulaştığında ufka doğru yolculuğuna başlar ve kış gün dönümündeyse ufuktaki en alçak noktasına gelir. Bu dönüm noktalarından önceki haftalarda, Güneş çok az hareket ediyor gibi görünür. Bu duruma “Güneş’in durması” adı verilir.
Gün Dönümü Yaşanan Tek Gezegen Dünya Değil!
Eğik dönme eksenine sahip herhangi bir gezegende de gün dönümü gözlemlenir. Bunun yanında, diğer gezegenlerin mevsimlerinin birkaç nedenden dolayı iklimsel olarak Dünya'dakilere benzer olmadığını belirtmemizde fayda var. İlk olarak gezegenler, eksenel eğimlerinde değişiklik gösterir. Örneğin, Venüs'ün dönme ekseni sadece üç derece eğiktir. Neredeyse dik sayılabilecek bu eğim nedeniyle Venüs’te, yaz ve kış gün dönümleri arasında Dünya'dakilerden çok daha az mevsimsel fark vardır.
Ek olarak, Mars gibi gezegenler Dünya'nınkinden daha az dairesel yörüngeye sahiptir. Bu durum onların Güneş’e olan uzaklıklarının Dünya’dakinden daha dramatik bir şekilde değiştiği ve buna bağlı olarak da mevsimsel sıcaklık üzerinde daha büyük etkileri olduğu anlamına gelir.
Dünya'nın eksenel eğimi, mevsimlerin oluşmasında daireye yakın yörüngesinden çok daha büyük bir rol oynar. Dünya, Güneş'e en yakın konumunu 21 Aralık gün dönümünden yaklaşık iki hafta sonra; Kuzey Yarım Küre'nin kışı sırasında gerçekleştirir. Dünya, Kuzey Yarım Küre'nin yaz aylarında; 21 Haziran gün dönümünden yaklaşık iki hafta sonra Güneş’ten en uzaktadır.
Gün dönümünü görmemiz mümkün mü? Evet! Gökyüzünde neler olduğunu ve zamanla güneş ışığında meydana gelen değişiklikleri not ederek gün dönümünün etkilerini görmek mümkün olabilir.
21 Aralık’ta Gölge Boyunuza Ne Olacak?
Kış gün dönümünde, öğle vakti dışarıda durup gölgenize baktığınızda; tüm yıl boyunca görebileceğiniz en uzun gölgeyi görebilirsiniz. Bunun nedeni şöyle açıklanabilir: Güneş her gün doğudan doğar ve batıdan batar ve bu yolculuğunda gökyüzünde adeta sanal bir yay çizer.
Bu yayın yüksekliği, Dünya'nın Güneş etrafındaki yıllık yörünge hareketi sırasında değişir. Gezegenimiz Güneş’in etrafındaki yörüngede dolanırken, bir kutup Güneş’e doğru eğilirken diğer kutup ondan uzağa doğru eğilir. Kuzey Yarım Küre'de kış aylarında Kuzey Kutbu güneşten uzağa doğru eğilir, bu nedenle "yayın yüksekliği" yani Güneş'in ufuk çizgisinden olan açısal uzaklığı düşüktür ve bu nedenle gölgeniz uzun görünür.
Pek çok insan için kış gün dönümü, sonbaharın kışa dönmesine işaret eder. Ancak “kışın astronomik ilk günü” olarak adlandırılan kış gün dönümü ile “kışın meteorolojik ilk günü” olarak adlandırılan kış mevsiminin ilk günü arasında bir fark vardır. Meteorologlar her yıl sıcaklık kayıtlarına göre kış mevsiminin ilk gününü belirler.
Gün Işığındaki Değişikliklere Göre Yaşam
Bazı bitki ve hayvanlar gün ışığındaki değişikliklere göre yaşamlarını düzenler. Örneğin günler kısaldığında, yapraklar daha az gün ışığı ve daha düşük sıcaklıklar nedeniyle yeşil rengini kaybeder. Antik çağlardan beri, dünyanın her yerinden insanlar da bu yıllık ritme dikkat etmiştir. Dünyanın dört bir yanındaki kültürlerde, kış gün dönümünü kutlanır. Ateş ve ışık, yılın en karanlık bu gününde düzenlenen kutlamaların geleneksel sembolleridir.
Bununla birlikte, özellikle soğuk kış koşullarını önemsemeyen yıldız gözlemcileri için uzun gecelerin bazı faydaları vardır. Soğuk kış günleri, yaz aylarına kıyasla daha düşük nem oranına sahip olduğundan; sunduğu berrak gökyüzü ile gözlemcilerini ödüllendirir.
21 Aralık’ta Jüpiter ve Satürn’e Ne olacak?
Hazır gözlemden bahsetmişken, bu yıl gerçekleşecek kış gün dönümünün olağanüstü bir gökyüzü olayına da ev sahipliği yapacağını belirtmeden geçmeyelim!
Jüpiter ve Satürn, yaklaşık 800 yıldır görülmemiş kavuşumlarıyla gökyüzü gözlemcileri için bir gösteri sunacak. Gökbilimcilerin 2020'nin Büyük Kavuşumu dedikleri bu gök olayı sırasında, Güneş sistemimizdeki en büyük iki gezegen olan Jüpiter ve Satürn; gece gökyüzünde neredeyse "birleşiyor" gibi görünecek.
Bu çok çok nadir görülen bir gök olaydır. O kadar ki en son 1226 yılında Jüpiter ve Satürn gezegenleri bu yakınlıkta gözlemlenebildi. Neyse ki, Güneş sisteminin en büyük iki gezegeninin bu performansını tekrarladığını görmek için insanlığın bu kadar uzun süre beklemesi gerekmeyecek. Bir sonraki “Büyük Kavuşum”un 2080 yılında gerçekleşmesi bekleniyor.
Mutlu bir gün kış gün dönümü geçirmeniz dileğiyle, gökyüzünüz açık olsun…
[description] => Yılın en kısa günü ve “astronomik kışın” ilk günü olma özelliği taşıyan kış gün dönümünün zamanı geldi! Gün dönümleri bir sonraki mevsimin başlangıcına işaret eden, bir gezegenin yıl içindeki en uzun ve en kısa günleridir. Yılın en uzun günü, yazın başlangıcına işaret eder ve buna yaz gün dönümü denir. En kısa gün ise kışın başlangıcına işaret eder ve bu nedenle kış gün dönümü olarak adlandırılır. 21 Aralık 2020 kış gün dönümünü ve daha fazlası blogumuzda! [keywords] => kış gün dönümü ne zaman, kış gün dönümü nedir, kış gün dönümü en uzun gece, kış gün dönümü ne demek, kış gün dönümü hangi tarihtedir, gün dönümü kısa bilgi, kış gün dönümü, kış gün dönümü gecesi, kuzey kış gün dönümü,21 aralık kış gün dönümü özellikleri, kış gün dönümü türkiye, kış yaz gün dönümü, gün dönümü nedir, gün dönümü ne demek, gün dönümü ne zaman, gün dönümü tarihi, gün dönümü anlamı, 21 aralık ne olacak, 21 aralık özellikleri, 21 aralık en uzun gece, 21 aralık 2020, 21 aralık dünyanın güneşe karşı konumu, 21 aralık durumu, 21 aralık en uzun gece nerede, 21 aralık gece gündüz süreleri, 21 aralık gölge boyu, 21 aralık güneş ışınları, 21 aralık gün dönümü, 21 aralık hakkında bilgi, 21 aralık'ın özellikleri, 21 aralık'ın önemi, 21 aralık gezegenler, 21 aralık ile ilgili bilgiler, 21 aralık jüpiter satürn kavuşumu, 21 aralık jupiter satürn, 21 aralık 2020 jüpiter-satürn kavuşumu [extra] => [{"key":"","value":""}] [created_date] => 2020-12-20 12:45:56 [updated_date] => 2020-12-29 09:54:41 [lang] => tr [active] => 1 [search] => 1 [facebook_piksel] => ) [3] => stdClass Object ( [id] => 781 [parent] => 23 [order] => 4 [lang_id] => 6aa0c9a8d750400f057f2426a62a2ebb [title] => Uzay Çöpleri ve Bizi Bekleyen Tehlikeler [subtitle] => 08.12.2020 [header_img] => 0 [list_img] => upload/media/1-uzay-copleri-kapak.jpg [summary] => Fırlatılan her uzay aracı ve uzayda artan çalışmalar, daha fazla kontrolsüz enkazın yörüngedeki uzay araçları için tehdit oluşturmasına neden oluyor. Dünyada çöplerimizi temizlemenin, sınıflandırarak ayrıştırmanın yollarını ararken “Uzay çöpleri derdimiz de var.” dediğinizi duyar gibiyiz... [content] =>
UZAY ÇÖPLERİ ve BİZİ BEKLEYEN TEHLİKELER
Uzaya yolculuk, insanlık için kuşkusuz en zor ve belki de en heyecan verici maceralardan birisi. Uzaya gidişin hedeflendiği ilk zamanlarda, öncelik; uzaya problemsiz gitmek ve bunu diğer ülkelerden daha erken yapmaktı. O kadar çok deneme oldu ki, ilk yapay uydu olan Sputnik'ten bugüne yaklaşık 5.000 uydu uzaya fırlatıldı.
Ancak gerçekleştirilen her uzay göreviyle, daha sonra yapılacak görevlerin tehlikeye atıldığı söylenebilir. Fırlatılan her uzay aracı ve uzayda artan çalışmalar, daha fazla kontrolsüz enkazın yörüngedeki uzay araçları için tehdit oluşturmasına neden oldu.
"Uzay çöpü" nedir? Nasıl oluşur?
Uzay çöpleri birbirine veya başka bir şeye çarparsa ne olur?
Uzay çöplerinden kaçınmanın yolları var mı?
Gelin uzay çöplüğünü oluşturan yığının temeline inelim...
Uzayda kullanılan malzemelerin uzaya taşınması hiç de kolay değildir. Uyduları taşıyan roketlerin, onları yer çekiminden kurtaracak hıza ulaşması; bu yüksek hızla önce atmosferden çıkmak üzere yukarı doğru, sonra programlandıkları gibi yörüngelerine yerleşebilmek için yana doğru manevra yapmaları gerekir.
Roketleri “yakıt taşıyan devasa metal tanklar” olarak tanımlamak yanlış olmaz. Fırlatılma sırasında yakıtı biten yakıt tankları, yükü hafifletmek için roketin ana gövdesinden ayrılır. Bu parçalardan bazıları Dünya’ya düşer ve atmosferde sürtünerek yanar. Ancak bu roket parçalarından birçoğu da yörüngede kalır ve Dünya’nın etrafında dolanmaya devam eder. İşte ilk uyduların fırlatılmasından günümüze kadar yapılan tüm uzay yolculuklarının bir sonucu olarak; Dünya’nın alçak yörüngesinde kalan roket parçaları, kırık uydu parçaları, uydular, gerçekleştirilen testler ve patlamaların ardından kalan milyonlarca şarapnel parçasından oluşan bu yığının tümü uzay çöplüğüne dönüşür.
Uzay çöpleri, uyduları yörüngeye fırlatan roketlerin parçaları ve kullanım dışı uyduların dışında; cihazlar, somunlar, cıvatalar, sökülebilir bağlantı parçaları, çöp torbaları, tornavidalar, pul pul dökülen boya parçaları ve hatta yörüngedeki uzay aracından atılan donmuş idrar yığınlarını bile içerir.
Gözlenebildiği kadarıyla şu anda alçak yörüngede kullanılmayan yaklaşık 2 bin 600 tane uydu, bir bilgisayar ekranından daha büyük 10 bin nesne, yaklaşık bir portakal büyüklüğünde 20 bin nesne, bir bilye büyüklüğünde 500 bin nesne ve 100 milyondan daha fazla takip edilemeyecek kadar küçük parçacık bulunmaktadır. Bu kullanılmayan parçalar yığını, Dünya’nın alçak yörüngesinde saatte yaklaşık 30.000 km hızla hareket eder. Bu hızdaki küçük bir parça bile bir uzay aracını ya da bir uyduyu parçalayabilir!
Şu anda yörüngede bulunan en büyük uzay çöplerinden biri, Envisat gözlem uydusunun 8 ton ağırlığındaki çöpleridir. Bu uzay çöplerinin 150 yıla kadar yörüngede kalarak tehdit oluşturmaya devam edeceği düşünülmektedir.
Uzay çöpleri geleceğimizi tehdit ediyor!
Bilinen ve izlenen uzay çöplerinin %70'i Dünya’dan yaklaşık 2 bin km yukarıdadır. Bu durum hem uzayda çalışan insanları hem de birçok küresel teknolojinin yer aldığı altyapı ağını tehlikeye atmaktadır. Alçak Dünya yörüngesine yerleştirilen bu iletisim ağları sayesinde hava durumu, küresel iletişim, GPS ve navigasyon, asteroit tespiti yanında birçok bilimsel çalışma yürütülür. Başka bir deyişle, bu uyduların birden yok olmaları tehlikeli durumlara neden olabilir.
Uzay çöplüğünde yer alan parçacıklarcan birinin bile kullanılan uydulardan birine çarpması, onları anında kullanılmaz hale getirebilir. Gelişen teknoloji ile uydu sayılarının ve buna bağlı olarak uzay çöpleri ve tehlikelerinin önümüzdeki yıllarda daha da artacağı söylenebilir. Herhangi iki enkaz parçasının birbirine çarpma şansı azdır ancak küçük bir kaza bile felaketle sonuçlanabilir. NASA’da çalışan bilim insanı Donald Kessler, 1978 yılında bir çarpışmadan kaynaklanan enkazın başka çarpışmalara yol açacağı ve yörüngede hiçbir şey kalmayana kadar her biri daha fazla enkaz ve daha fazla yıkım yaratacağı bir domino etkisi senaryosu tanımladı. Bu senaryo “Kessler Etkisi” olarak adlandırıldı. (2013 yılında vizyona giren bilim kurgu filmi “Gravity” bu senaryo üzerine kurgulanmıştır.)
Uzay çöpleri nedeniyle Dünya’nın alçak yörüngesi, önümüzdeki 10 yıl içinde uydular ve uzay araçları için uygun bir yer olmaktan çıkabilir. Böyle bir durumda yüksek hızla hareket eden bu parçacıklar, Dünya’nın çevresinde aralarına giren her şeyi yok eden bir alan oluşturabilir. Ay’a gitmenin, Mars’ta koloni kurmanın ve uzay yolculuğu yapmanın mümkün olmadığı bir durum ile karşı karşıya kalınabilir. Alıştığımız birçok teknoloji kullanılmaz hale gelebilir.
Gelecekteki uzay görevlerimizi korumak için neler yapabiliriz?
NASA, yörüngedeki uydulara veya uzay araçlarına zarar verme ya da yok etme potansiyeline sahip 500 bin uzay çöpünü takip ediyor. Çarpma tehlikesi oluşturabilecek uzay çöplerinden kaçınmak içinUluslararası Uzay İstasyonunun yörüngesi değiştirilebilir. Ancak maalesef yörüngedeki çoğu nesneye manevra yaptırılamıyor.
Sorunun esas nedenine inilerek uzay çalışmalarında mümkün olduğunca daha az atık oluşturmak için çabalanıyor. Bunun yanında bu tehlikeli ve başıboş hareket eden parçaları sadece takip etmenin değil mevcut çöpleri yok etme yolları üzerinde de çalışmalara başlandı. Uzay çöplerinden kurtulmanın en kolay yollarından biri, yörüngelerinin değiştirilerek Dünya'nın atmosferine kontrol altında girmelerinin ve böylece üst katmanlarda yanmalarının sağlanmasıdır.
Uzay çöplerinden kurtulmanın bir diğer yolu olan “yakala ve geri getir” görevi halen test aşamasında. Bir başka fikir de devasa bir elektromıknatısın kullanılması üzerine kurgulanmıştır. Bu mıknatıs kendine yaklaşan uzay çöplerini Dünya’nın atmosferine doğru itebilir. Üretilen başka bir yöntem de lazer uydularla bu uzay çöplerinin parçalanarak yok edilmesidir.
Uzay ajansları sorun üzerinde birlikte çalışsa da, maalesef uzay çöpünü en aza indirmeye dair yapılmış uluslararası bir yasa henüz düzenlenmedi.
İnsanlar uzay keşiflerinin sınırlarını zorladıkça ve Dünya'nın ötesine daha fazla insan gönderdikçe, "uzay çöpü sorununu" çözmek gerçekten daha da önemli hale geliyor. Neyse ki, dünyanın en iyi bilim insanları ve mühendislerinden bazıları bu konu üzerinde çalışmalarına devam ediyor.
Kim bilir? Bir gün yepyeni bir endüstrinin başladığını görebiliriz: Uzay çöplerinin kaldırılması!
[description] => Fırlatılan her uzay aracı ve uzayda artan çalışmalar, daha fazla kontrolsüz enkazın yörüngedeki uzay araçları için tehdit oluşturmasına neden oluyor. “Uzay çöpleri derdimiz var.” dediğinizi duyar gibiyiz… [keywords] => uzay çalışmaları, uzaya yolculuk, uzay görevleri, uzay araçları, uzay çöpleri, uzay fırlatma çalışmaları, uzaya fırlatılan araçlara ne oluyor, dünyanın yörüngesindeki uydulara ne olacak, yörüngemizdeki uydular çarpışırsa ne olur, dünya yörüngesindeki cisimler fırlatmaları etkiler mi, dünyanın alçak yörüngesi, gravity filmi, uzaya çıkarken uydularla çarpışma tehlikesi var mı, uzayda çarpışma tehlikeleri için neler yapılıyor, dünya atmosferindeki cisimler, yakala ve getir görevi, uzay çöplerini toplama projeleri, uzay çöpleri nasıl temizlenir, uzay çöplerinin zararları, uzay çöpleri nedir, uzay çöpleri nasıl toplanır, uzay çöpleri hakkında bilgi, uzay çöpleri nelerdir, uzay çöpleri nasıl oluşur, uzay çöpleri dünyaya düşer mi, uzaya atılan çöpler, uzay boşluğundaki çöpler, uzay çöpleri ile ilgili bilgi [extra] => [{"key":"","value":""}] [created_date] => 2020-12-08 16:50:24 [updated_date] => 2020-12-09 17:26:47 [lang] => tr [active] => 1 [search] => 1 [facebook_piksel] => ) [4] => stdClass Object ( [id] => 780 [parent] => 23 [order] => 5 [lang_id] => b116dced119e43f203c0247cb023432c [title] => Gök Olayları ve Depremler [subtitle] => 04.12.2020 [header_img] => 0 [list_img] => upload/media/instagram-kapak-egitim-videolari.jpg [summary] => Bu hafta sizlerle depremlerin nasıl meydana geldiğine ve gök olaylarına değinerek bu ikisinin birbirleriyle bir ilgisinin olup olmadığını ve dünya dışındaki gezegenlerde olan depremleri inceleyeceğiz. [content] =>
Öncelikle deprem nedir, neden olur? sorusunun cevabı ile başlayalım.
Yerkabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan enerjinin dalgalar halinde yayılarak yeryüzeyini sarsmasına "DEPREM" denir.
Dünyamız kabaca çok yoğun bir çekirdek, akışkan bir manto ve üzerinde yaşadığımız yerkabuğu katmanlarından oluşur. Yerkabuğu kesintisiz gibi görünse de gerçekte dev boyuttaki bir yap-boz gibi birbirine geçen 12 parçadan oluşmaktadır. Levha adı verilen bu parçalar akışkan manto katmanı üzerinde çok yavaş ve sürekli biçimde hareket ederler. İşte bu levhaların hareketleri sırasında birbirleriyle olan gerilme, sıkışma gibi etkileşimlerden dolayı depremler meydana gelir.
Peki depremlerin gök olayları ile ilişkisi var mı?
Gök olayları ile depremlerin ilişkisini, kütle çekim kuvvetini açıklayarak başlayalım. Kütle Çekim Kuvveti, evrende kütlesi olan her cismin diğer cisimleri kendi merkezine doğru çekmesi sonucu oluşan çekim kuvvetine verilen isimdir. Kütle çekim kuvveti sistemdeki tüm gezegenleri Güneş etrafında, tek doğal uydumuz Ay’ı Dünya’nın etrafında bizi de Dünya’nın yüzeyinde tutar.
Ayrıca Ay, kütle çekim kuvveti nedeniyle gezegenimizin kendi ekseni üzerindeki hareketini etkileyerek iklimlerin oluşmasında rol oynar ve okyanuslarda gel-git olaylarının yaşanmasına neden olur.
Dünya Güneş’in çevresinde, Ay da Dünya’nın çevresinde dolanırken yörüngede birbirlerine olan uzaklıkları değişkenlik gösterir, bu da Dünya üzerindeki kütle çekim kuvvetinin değişmesine neden olur. Bunun sebebi isekütle çekim kuvvetinin uzaklıkla ters orantılı olmasıdır. Bir başka deyişle iki gök cismi arasındaki uzaklık arttıkça kütle çekim kuvveti azalır, uzaklık azaldıkça artar ama bu değişiklik Dünya üzerinde bizim hissedebileceğimiz kadar anlamlı bir fark yaratmaz.
Ayrıca, Ay, Dünya ve Güneş birbirlerine göre belirli bir konumda oldukları zaman güneş ya da ay tutulması gerçekleşir. Bildiğiniz gibi güneş tutulması olması için Ay, Dünya ile Güneş arasına girer ve Güneş’in Dünya’daki belirli bir bölgeden belirli bir süre görülmesini engeller. Ay tutulmasında da Dünya, Ay ile Güneş arasındadır ve Dünya’nın gölgesi Ay’ın üzerine düşer. Tutulmalarda olduğu gibi Güneş, Ay, hatta diğer gezegenlerin konumları Dünya’ya göre değiştikçe hepsinin Dünya üzerindeki toplam (bileşke) kütle çekim kuvveti etkisi de değişir. Bu toplam kütle çekim kuvveti etkisindeki değişiklik sadece tutulmalar sırasında değil, her an gerçekleşir.
Bilim insanları yıllarca Dünya üzerinde değişkenlik gösteren bu kütle çekim kuvvetini ve tutulma yörüngesinde meydana gelen depremler ile tutulmalar arasındaki bağı inceleyen çalışmalar yapmış, bunun sonucunda kuvvetin kırılma eşiğine gelmiş bazı faylara sınırlı bir etkisinin olabileceğini de belirterek genel olarak anlamlı bir ilişkinin olmadığı gözlemlemiştir.
Peki, Dünya dışındaki gezegenlerde deprem olur mu?
Bir gezegende deprem olabilmesi için o gezegenin iç yapısının Dünya’nın iç yapısına benzer aktif bir yapıda olması, bir başka deyişle gezegende akışkan bir manto üzerinde levha hareketlerinin olması gerekir. Bu da, gezegenin kabuğunda zaman zaman kırılmalara varan bir stres oluşturur. Kırılma meydana geldiği zaman da depremler veya sarsıntılar olur.
Örneğin, ABD Havacılık ve Uzay Ajansının (NASA) Mars'a indirdiği sismik inceleme aracı InSight'tan elde edilen veriler Mars'ta 3 ve 4 büyüklüğünde depremlerin olduğunu kanıtladı.
Bilim insanları Mars'taki bu depremlere neyin neden olduğu konusunda tam olarak emin olmasalarda bu durumun Mars’ın iç yapsında Dünya’nın iç yapısına benzer aktif bir mantonun olduğunun kanıtı olarak düşünmektedirler.
Özetle, Dünya’nın iç yapısına benzer diğer tüm gezegenlerde deprem olabilir.
Youtube kanalımızda sizlerle uzay ve uzay bilimleri hakkında birçok farklı bilgileri paylaştık ve paylaşmaya devam ediyoruz. Daha önce hazırladığımız muhteşem içeriklere sahip eğitim videolarımızı kanalımızdan izleyebilirsiniz.
Bir sonraki videomuzda sizleri uzayın derinliklerinden bambaşka konularla karşılamak dileğiyle, hoşçakalın!
[description] => Bu hafta sizlerle depremlerin nasıl meydana geldiğine ve gök olaylarına değinerek bu ikisinin birbirleriyle bir ilgisinin olup olmadığını ve dünya dışındaki gezegenlerde olan depremleri inceleyeceğiz. [keywords] => uzay, gök olayları, deprem, gök olayları ve depremler, gök olayları depremleri etkiler mi, deprem nedir, depremlerin gök olayları ile ilişkisi, neden deprem olur, ay'ın konumu, deprem olmasını etkiler mi, tutulmalar ile depremlerin ilişkisi, mars'ta deprem olur mu?, gel-git olayları ve depremler, depremler ile tutulmalar arasındaki bağ [extra] => [{"key":"","value":""}] [created_date] => 2020-12-04 16:07:25 [updated_date] => 2020-12-22 13:11:39 [lang] => tr [active] => 1 [search] => 1 [facebook_piksel] => ) )
Gelin Türkiye’nin uzaydaki varlığından bahsedelim ve geçmişten günümüze fırlatılmış veya gelecekte fırlatılması planlanan Türk uydularının detaylarını inceleyelim.
Fırlatılan her uzay aracı ve uzayda artan çalışmalar, daha fazla kontrolsüz enkazın yörüngedeki uzay araçları için tehdit oluşturmasına neden oluyor. Dünyada çöplerimizi temizlemenin, sınıflandırarak ayrıştırmanın yollarını ararken “Uzay çöpleri derdimiz de var.” dediğinizi duyar gibiyiz...
Bu hafta sizlerle depremlerin nasıl meydana geldiğine ve gök olaylarına değinerek bu ikisinin birbirleriyle bir ilgisinin olup olmadığını ve dünya dışındaki gezegenlerde olan depremleri inceleyeceğiz.